Kayıtlar

Aralık, 2012 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Su ve Önemi

Resim
• Canlıların yaşamsal faaliyetleri için gerekli olan su, insan etkinlikleri (tarım, hayvancılık, sanayi, temizlik) için de gerekli olan bir maddedir. • Dünya yüzeyinin % 71'ini kaplayan denizler dışında atmosferde, yer altında ve karalar üzerindeki göl ve nehirlerde de su bulunmaktadır. • Türkiyede tatlı suların % 16'sı içme, %12'si sanayi, % 72'si de tarımsal faaliyetler için kullanılır. • Uygarlığın gelişimine paralel olarak suya ihtiyaç artmış, uzaklardan su getiren sistemler inşa edilmiştir. • İlk kültür merkezleri su boylarında ortaya çıkmıştır. • Atık-kirli sular da kanalizasyon sistemiyle uzaklara taşınarak bulaşıcı hastalıklardan korunmuşlardır. • Günümüzde 1 milyardan fazla insan temiz içme suyuna ulaşamıyor. • Su kaynaklı hastalıklar dünyanın birçok yerinde insanların ölümüne neden olmaya devam ediyor. • Bazı yerlerde tarımsal üretim için zorlanan su kaynakları tükeniyor. Aral gölü örneği yanında bizim Akşehir gölümüz tüketilen tatlı sulara örneklerdir

Özel Çevre Koruma Alanları

Resim
Özel Çevre Koruma Bölgesi olarak ilan edilmiş bölgeleri çevre kirlenmesi ve bozulmasına karşı korumak, bu alanların doğal güzelliklerini ne tarihi değerlerinin gelecek nesillere intikalini teminat altına almak için oluşturulmuş bölgelerdir. • Göcek Özel Çevre Koruma Bölgesi • Dalyan Özel Çevre Koruma Bölgesi • Patara Özel Çevre Koruma Bölgesi • Kekova Özel Çevre Koruma Bölgesi • Göksu Özel Çevre Koruma Bölgesi • Gölbaşı Özel Çevre Koruma Bölgesi • Pamukkale Özel Çevre Koruma Bölgesi • Ihlara Özel Çevre Koruma Bölgesi • Foça Özel Çevre Koruma Bölgesi • Belek Özel Çevre Koruma Bölgesi • Datça Özel Çevre Koruma Bölgesi • Gökova Özel Çevre Koruma Bölgesi

Su Kirliliği

Resim
• Denizlerdeki besin zincirinde bitkisel planton-fitoplankton en alt basamağı oluşturur. • Bitkisel planktonlarla beslenen hayvansal plankton-zooplankton ikinci basamağı oluşturur. • Küçük balıklardan büyük balıklara ve sonunda insana ulaşan beslenme zinciri. • İnsan, faydalandığı denizleri çeşitli yollarla etkilemekte yani kirletmektedir. Doğal kirlenme söz konusu ise de insan kaynaklı kirlilik çok daha etkili olmaktadır. • Doğal kirlilik; yanardağ etkinlikleri, rüzgar, deprem, mevsimsel sıcaklık değişmeleri etkisiyle ortaya çıkmaktadır. Su Kirliliği ve İnsan Etkileri Yeraltı Suları Kirliliği Yağmur suyu yeryüzüne indiği andan itibaren kirlilik oranında ani bir artış olur. Hayvansal ve bitkisel artıklar, doğal ve suni gübreler, pestisitler ve mikroorganizmalar su ile yeraltına doğru taşınır. Suyun yüzey kısımlarındaki toprak tabakasından süzülmesi sonucunda, zemin cinsi özelliklerine de bağlı olarak kalitesinde önemli miktarlarda artış olur. Askıdaki maddelerin tamamına

Hücrelerin Yapısı

Resim
Hücre; canlıların yapısını oluşturan en küçük canlı birim dir. Bir canlıyı oluşturan hücrelerin de büyük çoğunluğu canlıdır. Bazı canlılar tek bir hücre yapısındadırlar (bakteriler ve tek hücreliler). Diğer bütün canlılar ise çok hücrelidir. Canlıların vücut büyüklüğü, arttıkça hücre sayısıda artar. Canlılardaki hücreler çekirdek yapıları bakımından ikiye ayrılır. Prokaryot hücrelerde ; çekirdek zarı olmadığından belirgin bir çekirdek gözlenemez. Ayrıca bu hücrelerde mitokondri, kloroplast, endoplazmik retikulum gibi zarla çevrili organellerde bulunmaz. Bakteriler, mavi-yeşil alg'ler bu şekildedir. Ökaryot hücreler ; gerçek hücreler olup, çekirdek ve diğer organcıkları belirgin olarak vardır. Hücre deyince çoğu zaman kastedilen de ökaryot bir hücredir. Protist'ler ve bütün çok hücrelilerin hücre yapısı böyledir. Hücre genellikle gözle görülemeyecek kadar küçük (10-15 mikron) olup, mikroskoplarla büyütülerek incelenir. Hayvanların döllenmemiş yumurtaları ve bazı su yosunları g

Hücre Zarı

Hücreyi dış ortamdan ayıran, dağılmasını önleyen, ona şekil veren ve onu dış etkilerden korumaya çalışan, canlı, esnek, çok ince ve yarı saydam bir zardır. Esas yapı maddesi "protein ve yağ"dır. En önemli özelliği seçici geçirgen olması, en önemli görevi ise, hücreye madde giriş-çıkışını düzenlemesidir. Zar çok ince (75-100 A°) olduğundan ışık mikroskobuyla zor görülür. * Hücre Zarının Yapısı * Hücre Zarıdan Madde Geçişi

Hücre Zarının Yapısı

Resim
Hücre zarı, yaklaşık olarak %60 protein, %35 yağ ve %5 oranında da karbonhidrat içerir. Bu moleküllerin nasıl bir düzende yerleştiğini en iyi açıklayan görüş " akıcı mozayik zar modeli " dir. Daha eski görüş olan Danielli Davson modeli cansız bir zar özelliği taşımakta olup, aktif taşımayı izah edememektedir. Akıcı mozayik modeline göre, zarın esas çatısını, çift katlı yağ (lipid) tabakası oluşturur. Büyüklü küçüklü protein molekülleri yağ tabakasına düzensiz olarak gömülmüştür (mozayik görünümü). Karbonhidratlar proteinlerin bazılarına bağlanarak Glikoproteinleri, yağ moleküllerinin bazılarına bağlanarak da Glikolipidleri oluştururlar. Bu moleküller zarın seçici geçirgenliğinde çok önemli rol oynarlar. Hücrelerin birbirini tanıması, hormonlar gibi özel maddelerin hücrelere alınması bunlarla sağlanır. Bu nedenle bir canlının farklı dokularındaki zar yapıları farklı olabilir. Bu modelin en önemli özelliği yağ tabakasının devamlı hareket halinde ve akıcı olmasıdır. Hücre

Hücre Zarıdan Madde Geçişi

Hücre zarı seçici geçirgen özelliğinden dolayı, bütün maddelerin girmesini engeller. Seçici geçirgenliğin oluşmasında porlann büyüklüğü, zarın kimyasal yapısı ve geçecek moleküllerin durumu etkili olmaktadır. Bunlar dikkate alındığında şunlar söylenebilir: * Küçük moleküller büyüklerden daha kolay geçer; Glikoz ve daha küçük moleküller geçebilir, glikozdan büyükler geçemez. H2O, O2, CO2 çok kolay geçen maddelerdendir. * Nötr moleküller iyonlardan daha kolay geçer; zar üzerinde iyonların geçişini zorlaştıran (+) ve (-) yükler vardır. Yani zar da iyonik yapıdadır. * Yağı çözen maddeler kolay geçer; Çünkü zarın ara yapısı yağdır. Bu maddeler zarın seçici geçirgenliğini bozarak geçerler (alkol, eter ve kloroform gibi). * Yağda çözünen maddeler de kolay geçer; Yağda eriyen A, D, E, K vitaminleri böyledir. Yukarıda belirtilen özelliklerin de etkisiyle maddeler hücreye başlıca dört yolla girip çıkarlar: Difüzyon Maddelerin yoğun oldukları ortamdan az yoğun oldukları ortama doğr

Hücre Sitoplazması

Resim
Hücre zarı ile çekirdek zarı arasını dolduran, organeller ve plazma'dan meydana gelmiş bir karışımdır. Organeller ve plazma olarak iki kısımda incelenir: Hücre Organelleri Çok hücreli, gelişmiş yapılı canlılarda organ ve sistemlerle gerçekleştirilen hayatsal olaylar (solunum, sindirim, dolaşım, üreme, vs.) tek hücreli canlılarda ve çok hücrelilerin her bir hücresinde " organel " denilen hücre içi yapılarıyla gerçekleştirilir O halde her hücre organeli bir organ ya da sisteme karşılık gelmektedir. Her hücrenin tek başına canlılık özelliği gösterebilmesi organellerle mümkün olmaktadır. Sentrozom ve ribozom dışındaki organeller zarla çevrilidir. Bitki Hücresinin Yapısı Hücreleri, yapı ve fonksiyon olarak mükemmel işleyen bir devlete benzetebiliriz. Çünkü yöneticisi ve diğer görevleri üstlenmiş ayrı birimleri vardır. Buna göre her organel bir görevden sorumlu bakanlar gibidir. Bakteri, mavi yeşil alg ve alyuvarlarda bulunmaz. Bölünerek çoğalabilirler. C6H12

Hücre Çekirdeği

Resim
Bakteri, mavi-yeşil alg ve memelilerin alyuvarları hariç bütün canlı hücrelerde bulunur. Çekirdeği olmayan canlılarda çekirdek maddesi (DNA'lar) sitoplazmaya dağılmış olarak bulunur. Çekirdek hücrenin bütün hayatsal olaylarını kontrol eden (yöneten) merkez ve genetik maddenin koruyucusudur. Hücre Çekirdeğinin Yapısı ve Özellikleri Çekirdek zarı, çift katlıdır. Üzerindeki por'lar hücre zarındakilerden daha geniştir. Çünkü mRNA ve tRNA'ların geçmesini sağlamalıdır. Bazen çekirdek zarının dış kısmında ribozomlar bulunur. Ayrıca çekirdek zarı kromozomların sitoplazmaya dağılarak bozulmasını önler. Hücre bölünürken eriyerek kaybolur. Çekirdekçik, kromatin ipliğin yoğunlaşmış şeklidir. Protein ve RNA yönünden de zengindir. Hücre bölünmesi esnasında kaybolur, sonra yeniden oluşturulur. Çekirdek plazması (karyoplazma) ise su, nükleotidler, RNA, ATP ve enzimlerden meydana gelmiştir. Çekirdeğin Yapısı Kromatin İplikler, çekirdeğin en önemli kısımlarıdır. Bunlar hücre böl

Virüslerin Yapısı ve Özellikleri

İlk defa, tütün yapraklarında oluşan Leke hastalığı ile tespit edilmiştir. Ve buna da Tütün Mozaik Virüsü denilmiştir. Hasta olan tütün bitkisinin özütü porselen bir filtreden geçirilerek, bakteriler sıvıdan izole edilmiştir. Filtreden süzülen sıvı sağlıklı yapraklara süzülünce hastalandıkları görülmüştür. Bu ise bakterilerden başka ve daha basit yapılı bazı maddelerin hastalık etkeni olduğunu ortaya koymuştur. Bu çalışmalarla virüslerin ancak canlı hücrelerde üreyebileceği anlaşılmıştır. 20. yüzyıl başlarında bitkilerde, insanlarda ve hayvanlarda çeşitli hastalıklar yapan virüsler keşfedildi. Ancak, virüslerin yapısı hakkındaki bilgilerimiz, son yıllarda, elektron mikroskobunun kullanılmaya başlamasıyla gelişmiştir. Kelime anlamı olarak "Virüs" zehir demektir. Çünkü virüslerin faydalı veya en azından zararsız olan bir çeşidi yoktur. Virüsler, ancak canlı hücrelerde üreyebilen mecburi parazitler olup, içinde yaşadıkları hücrenin metabolik mekanizmasını kendi hesabına ku

Virüslerin Yapısı

Resim
Işık mikroskobuyla görülemeyecek kadar küçüktürler. Boyları 10 milimikron ile 275 milimikron arasında değişir. Çok farklı şekilleri olmakla beraber en çok çubuk ve yuvarlak biçimindedirler. Virüslerin yapısı, kalıtım maddesi ve protein kılıf tan meydana gelir. Buna nükleoprotein yapı denir. Bu yönüyle virüsler kromozomlara benzerler. Bakteriyofajın Şekli Protein kılıf, çeşitli proteinlerden oluşabilir. Kalıtım maddesi bazılarında DNA, bazılarında ise RNA'dır. Bu genetik maddeye kısaca genom denir. Prokaryot ve ökaryot hücrelerde bulunan hücre zarı, çekirdek, organeller ve sitoplazma gibi yapıların hiçbiri yoktur. Bunun için kendi enzim sistemleri de yoktur. Bazı virüsler sadece konak hücrenin zarını eritebilmek için bir tek çeşit enzim taşırlar. Bunu da kendi kendilerine değil, girdikleri hücre içinde onun malzemelerini kullanarak gerçekleştirirler.

Virüslerin Çeşitleri ve Yaşam Biçimi

Resim
Virüsler, üzerinde yaşadıkları ve hastalık yaptıkları canlı gruplarına göre adlandırılırlar. Buna göre üç çeşit virüs vardır: 1. Bitkisel Virüsler: Bitkilerde hastalık yaparlar. Kalıtım maddesi olarak hepsi sadece RNA bulundururlar. Tütün, Patates, Marul ve Salatalık "mozaik virüsleri" örnek verilebilir. 2. Hayvansal Virüsler: Sadece insanlar ve hayvanlarda hastalık yaparlar. Bazılarında DNA, bazılarında ise RNA bulunur. Grip, kızamık, kabakulak, su çiçeği, sarı humma, çocuk felci, uçuklar, siğiller ve AİDS hayvansal virüslerin sebep olduğu hastalıklardandır. Bugün kanserin dahi sebepleri arasında virüsler sayılmaktadır. 3. Bakteriyofajlar: Bakterilerin içinde yaşar ve onları öldürürler. Sadece DNA bulundururlar. Virüslerin hastalık yaptığı canlı çeşitleri farklı olduğu gibi bir canlının değişik dokularında yaşayan virüsler de farklı olabilmektedir. Özetle virüsler, canlı hücrelerin içerisinde canlılık faaliyeti gösterebilirler. Dış ortamda cansızdırlar. Ancak özel

Virüslerin Üremesi

Resim
Virüs, tutunucu iplikleriyle canlı bir hücrenin zarına yapışır, taşıdığı enzimle hücre zarını eritir. Kendi kalıtım maddesini konak hücrenin içine gönderir. Kılıfı dışarıda kalır. Hücreye giren DNA veya RNA, yönetimi eline geçirerek hücrenin enzim sistemini, ribozomlarını ve gerekli yapı taşlarını kendisi için kullanarak önce kalıtım materyalini çoğaltır. Sonra kendi protein kılıflarını hücreye sentezletir (Burada virüs sadece ilgili proteinlerin şifresini verir). Sonra kılıflar kalıtım maddesiyle birleşerek çok sayıda virüs oluşur. Bakteriyofajın Hayat Devri Sonuçta hücre parçalanır. Serbest kalan virüsler hemen diğer sağlam hücrelere yapışırlar ve onları enfekte ederler. Virüslerin hücreyi bu şekilde parçalamalarına lizis denir. Bazen virüs DNA'sı bakteri DNA'sına yapışarak ortak yaşayabilir, onunla beraber yeni bakterilere aktarılabilir. Bu haldeyken bakteriye zararı yoktur. Buna Profaj denir. Ancak her an ortaklık bozularak bakteriye zararlı olma ihtimali vardır

Virüslerden Korunma

Antibiyotikler virüslerin oirçoğuna etki edemezler. Çünkü enzim sistemleri yoktur. Ancak hücreler bazı virüslere karşı bağışıklılık kazanmakta olup, aynı virüs tarafından ikinci defa enfekte edilemezler. Bu tür hücreler virüslere karşı öze! savunma maddeleri üretirler. Bunlara İnterferon denir. Kızamık, kabakulak, kızıl, gibi hastalıklar bu şekildedir. Birçok virüse karşı interferonlar da etkisiz kalmaktadır (AİDS virüsü gibi). Bunda en büyük faktör virüs DNA'sının sürekli kendini değiştirerek yeni yeni şekiller almasıdır (Rekombinasyon). Bugün, virüslerin canlılığı hala tartışılmaktadır. Özel Drotein yapılarının olması, kalıtım maddesi taşıması, az da olsa enziminin bulunması, konak hücre içinde üreyebilmeleri virüsleri canlılara yaklaştıran canlılık özellikleri dir. Virüslerin, cansız bir ortamda yıllarca cansız gibi davranmaları, cansızlara ait bir özellik olan kristalleşmeyi gerçekleştirmeleri, sitoplazma ve enzim sistemlerinin olmayışı cansızlık özellikleri dir. Sonuç olarak;

Bakterilerin Yapısı ve Özellikleri

Resim
Monera alemini oluşturan prokaryot canlıların en yaygın ve en çok bilinen grubu bakteriler 'dir. O kadar yaygındır ki, bugün "dünyamızda bakterinin bulunmadığı yer yoktur" diyebiliriz. En çok, organik artıkların bol bulunduğu yerlerde ve sularda yaşamakla beraber, -90°C buzullar içinde ve +80°C kaplıcalarda yaşayabilen bakteri türleri de vardır. Hava ve su zerreleri arasında çok uzak mesafelere bile taşınabilirler. 10. yüzyılda İbni Sina ve 15. yüzyılda Akşemseddin gibi düşünürler bakterilerin varlığını bilip, onları hastalıkların sebebi olarak belirlemişlerdir. Ancak deneysel olarak ilk defa 17. yüzyılda bakterileri gözleyebilen ve onların şekillerini yapan Antony Van LÖVENHUK olmuştur. Bakteriler bütün hayatsal olayların gerçekleştirildiği en basit canlılardır. Hepsi mikroskobik ve tek hücrelidirler. Büyüklükleri 210 mikron kadardır. Bakterilerin Yapısı ve Şekilleri Prokaryot olduklarından zarla çevrili Çekirdek, Mitokondri, Kloroplast, Endoplazmik Retikulum, Golg

Bakterilerin Sınıflandırılması

Resim
Bakteriler çeşitli özellikleri bakımından gamlandırılırlar. Bu özelliklerin başlıcaları; şekilleri, kamçı durumları, solunumları, beslenmeleri ve boyanmaları olarak sayılabilir. Bakteriler ışık mikroskobuyla bakıldığında başlıca şu şekillerde görünürler: 1. Çubuk Şeklinde Olanlar (Bacillus): Tek tek veya birbirlerine yapışmışlardır. Tifo, tüberküloz ve şarbon hastalığı bakterileri bu şekildedir. 2. Yuvarlak Olanlar (Coccus): Bunlar monococcüs, diplococcüs, staphilococcüs ve streptococcüs biçimde olurlar. Genellikle kamçısızdırlar. Zatürre ve bel soğukluğu bakterileri bunlara örnektir. 3. Spiral Olanlar (Spirillum): Kıvrımlı bakterilerdir. Frengi bakterileri ve dişlerde yerleşen Spiroket'ler bunlara örnektir. 4. Virgül Şeklinde Olanlar (Vibrio): Virgül biçiminde tek kıvrımlıdırlar. Kolera bakterisi gibi. Danimarkalı bakteriyolog GRAM tarafından geliştirilen boyalarla boyanan bakterilere Gram (+) pozitif, boyanmayanlara ise Gram (-) negatif denir.

Bakterilerin Beslenmeleri

Bazı bakteriler ototrof olup, fotosentez veya kemosentez yaparlar. Çoğunluğu ise hetetrof olup, saprofit veya parazit yaşarlar. Saprofit Bakteriler Bakterilerin büyük çoğunluğunu oluşturur. Besinlerini bulundukları ortamlardan hazır sıvılar olarak alırlar. Nemli, ıslak ve çürükler üzerinde yaşarlar. En çok amino asit, glikoz ve vitamin gibi besinleri ortamdan alırlar. Bu tür bakteriler dış ortama salgıladıkları enzimlerle bitki ve hayvan ölülerini daha basit organik maddelere parçalayarak onların çürümesini sağlarlar. Böylece toprağın humusunu arttırırlar. Hem de kendilerine besin sağlarlar. Çürütme sonucu çeşitli kokular meydana gelir. Bu yüzden bu olaya "kokuşma" denir. Bazı saprofit bakteriler, sütün yoğurt ve peynir olarak mayalanmasını sağlar. Saprofitler, dünyada madde devrinin tamamlanmasında önemli rol oynadıklarından hayat için mutlaka gereklidirler. Parazit Bakteriler Besinlerini cansız ortamdan değil de, üzerlerinde yaşadıkları canlılardan temin ederler

Bakterilerin Solunumları

1. Anaerob Bakteriler: Bakteriler organik besinleri alayarak enerjilerini elde ederken genellikle oksijen kullanmazlar. Bunlar havasız yerlerde de yaşayarak çoğalırlar (Konservelerde olduğu gibi). Bunlardan bazıları oksijenin olduğu ortamlarda hiç gelişemezler. Örnek: Clostridium tetani (Tetanoz bakterisi). 2. Aerob Bakteriler: Bazı bakteri grupları (Escherichia coli, Zatürre ve Yoğurt Bakterisi gibi) ancak oksijenli ortamda yaşayabilirler. Bunlarda mitokondri olmadığı için, solunum, hücre zarının iç kısmındaki kıvrımlarda (mezozom) gerçekleştirilir. Örnek, azot bakterileri. 3. Geçici Aerob veya Geçici Anaerob Olanlar: Asıl solunumları oksijensiz olduğu halde, oksijenli ortamlarda kısa süre için aerob olanlara "Geçici aerob" denir. Normal solunum şekli aerob olanlar ise havasız kalınca fermantasyona başvururlar. Bunlara da "Geçici anaerob" denir.

Bakterilerin Üremesi

Resim
Bölünerek Çoğalma Bütün bakteri türlerinin esas üreme şekli bölünmedir. Bölünme eşeysiz üreme biçimidir. Su, besin maddesi ve sıcaklığın uygun olduğu ilamlarda çok hızlı bölünürler. Bu bölünme her 20 dakikada bir gerçekleşir. Böylece geometrik olarak artmaya başlarlar. Ancak bu artış sürekli değildir. Çünkü zamanla ortam sıcaklığı artar, asitler ve CO2 birikir, besin maddeleri tükenir. Bunlar bakteriler için öldürücü doza ulaşınca geometrik artış bozulur. Belli değerden sonra artış yerine azalma görülür. Böylece bakteri populasyonları da dengelenmiş olur. Bakterilerde hücre bölünmesi Mitoz'a benzer. Ancak çekirdek zarı ve belli bir kromozom sayısı olmadığı için tam bir mitoz değildir. Sporlanma Bazı bakteri türleri yaşadıkları ortam şartları bozulunca " endospor " oluşturarak kötü şartları geçirirler. Endosporlar, kalıtım materyalin, çok az bir sitoplazmayla beraber, sert bir çeperle çevrilmiş halidir. Ortam şartları normale dönünce çeper çatlar. Endospor gelişerek

Tek Hücreliler

Resim
Çekirdek yapısı gelişmiş bazı bir hücreliler de tek başlarına yaşamlarını sürdürürler. Bunlar, bakterilerden ve çok hücreli canlılardan bazı özellikleriyle farklılık gösterirler. En belirgin farklarından birisi, tam olarak bitki ve hayvan özelliği göstermeyişleridir. Sınıflandırma konusunda da anlatıldığı gibi tek hücrelilerin en meşhurları Amip, Paramesyum, Öglena, Plazmodyum ve Clamidomonas gibi bazı su yosunlarıdır. Bunlardan Paramecium'un hücre yapısı ve hayatsal olaylarını örnek alarak açıklayalım. Paramecium'da Hayat Olayları Tatlı sularda yaşayan mikroskobik canlılardır. Hücre zarlarının dış kısmı farklılaşarak " Pelikula " denen yapıyı oluşturmuştur. Pelikula, hayvanı dış etkilerden koruduğu gibi vücut şeklini de sabit tutar. Vücutlarının bir bölgesi içeriye doğru çökerek ağız ve yutağı meydana getirir. Vücut yüzeyleri gayet sık bulunan sillerle (kirpik) örtülüdür. Şiilerin dip kısımlarında pelikulaya gömülü, savunma organeli olan trikosist'ler bulun

Hücre Kümeleri ve Koloniler

Resim
Tabiatta birçok canlı türü, tek hücreli olarak yaşamaktadır. Bazı hücreler ise bir araya gelerek jelatinimsi bir kılıfla sarılı olarak bulunur ve böyle yaşarlar. Bu hücre kümelenmesine " koloni " denir. Koloniyi oluşturan hücrelerin yapı ve büyüklükleri benzerdir. Çok hücreli kompleks bitki ve hayvanlardaki gibi doku ve organlaşma yoktur. Ancak koloniyi oluşturan hücreler kendi aralarında basitçe gruplaşarak iş bölümü yapmışlardır. Bu sebepten bilim adamları kolonileri tek hücrelilerle kompleks çok hücreliler arasında bir geçit olarak kabul ederler. En tanınmış iki koloni Pandorina ve Volvox'tur. Pandorina: En çok havuz suyunda bulunur. Hepsi ikişer kamçılı olup, 16 hücreden oluşur. Hücreleri klorofilli olup her hücre hayatsal olaylarını kendisi gerçekleştirir. İş bölümü olarak, sadece en dışta bulunan hücreler kamçılarıyla koloniyi hareket ettirirler. Volvox Kolonisi Volvox: Pandorinadan çok daha gelişmiştir. Hücre sayısı 8.000 - 40.000 kadardır. Hücrelerinin

Çok Hücreli Kompleks Canlılar

Resim
Canlıların vücut hacimleri büyüdükçe ve farklılaşma arttıça beraberinde bir çok problem ortaya çıkar. Bunlardan en önemlileri: a) Besinlerin bütün vücuda dağıtılması b) İç çevredeki artıkların uzaklaştırılması c) Üremenin gerçekleştirilmesi d) O2'nin alınması CO2'nin atılması e) Vücut ısısının düzenlenmesi f) Hücreler arası koordinasyonun sağlanması vs. dir. Bu ve benzeri problemler aşağıda açıklandığı üzere çözümlenmiştir. Çok hücreli, kompleks yapılı bitki ve hayvanlarda hücreler özelleşerek sadece belli bir işi daha iyi yapar hale gelmiştir. Bu şekilde aynı yapı ve büyüklükte olup, aynı işi yapan hücrelerin birarada bulunmasıyla oluşan yapılara " Doku " denir. Örnek olarak; Sinir hücreleri sadece uyarıları almak ve iletmekle, Kas hücreleri kasılıp gevşemeyi sağlamakla, Alyuvar hücreleri oksijen taşımakla görevlidirler. Bu farklılaşma gelişmenin başlangıcında, zigotun ilk bölünmesiyle başlar. Kompleks canlılarda bazı hayatsal olaylar dokularla yapıla

Darwin Deney Tüpünde

Resim
Scripps Araştırma Enstitüsü’nden bilim insanları evrimleşen ve birbiriyle rekabet eden moleküller yaptı. Araştırma sırasında evrimin klasik ilkelerinden bazıları gözler önüne serildi. Örneğin farklı türler aynı sonlu kaynak için rekabet ettiklerinde sadece en güçlü olanın hayatta kaldığını gösterdi bu çalışma. Ayrıca farklı türlerin (kaynaklarda çeşitlilik olduğu durumda) nasıl evrimleşerek giderek daha fazla özelleşeceği ve her bir türün ortak ekosistemde farklı bir nişi dolduracağı görüldü. Çalışmanın amacı Darwinci evrim kuramını daha da iyi anlamaktı. Yaşayan türler yerine moleküller kullanıldığında, deney tüpünde birkaç dakikada trilyonlarca molekül kopyalanıyor, yani evrim kuvvetlerinin günlerle ölçülebilecek kadar kısa sürede işlemesi mümkün oluyordu. Araştırmacılar bu sayede her şeyin hızlandığını, çalışmalarının kısa sürede sonuç verdiğini açıkladılar. Darwin Beagle yolculuğunda Galapagos Adaları’ndan farklı türde ispinozlar toplamış ve üzerlerinde çalışmıştı. İspinozlar g