Kayıtlar

Mayıs, 2012 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Türkiye'deki Büyük Depremler

Resim
23 Ekim 2011 Van Tabanlı Depremi Merkez üssü Tabanlı ilçesi olan deprem 13:41'de meydana geldi. Iğdır'dan Hakari'ye Van'dan Şanlıurfa'ya kadar doğu ve güneydoğudaki şehirlerde hissedilen 7.2 şiddetindeki depremde çok sayıda bina hasar gördü, bazıları tamamen yıkıldı. 17 Ağustos 1999 Depremi Depreme ilişkin sismolojik bulgular: • Depremin oluş zamanı: 17 Ağustos 1999 Saat 03:02 • Depremin büyüklüğü (Magnitüd): 7.4 • Odak derinliği: Yaklaşık 17 km. • Merkez üssü: Gölcük • Süresi: Yaklaşık 45-50 sn • Ana şok: 2 (ulusal ve dış Sismoloji İstasyon bilgilerinden derlenmiştir.) • Artçıl şoklar: 200’den fazla (10’a yakın artçıl şokun magnitüdü 4’den büyük) • Makrosismik zon: Karamürsel-Yalova-Gölcük-İzmit-Düzce Koridoru Ulusal ve uluslar arası sismoloji istasyonları verilerinden derlenmiştir. Saha gözlemleri: Depreme yol açan fay: Kuzey Anadolu Fayı’nın Kuzey Kolu. Depremde hareket eden fayın toplam uzunluğu: 90 km.(130 km.ye çıkabilir). Hareket e

Sürdürülebilir Kalkınma ve Biyolojik Çeşitlilik

Sürdürülebilir kalkınma, insanın, parçası olduğu ve varlığını sürdürebilmesi için temel desteği sağlayan ekosistemlerle uyumlu ve denge içinde yaşam kalitesinin yükseltilmesini ve geliştirilmesini içerir. Bu anlamda, ekonomik olarak yapılabilirlik, sosyal eşitlik ve çevresel sürdürülebilirlik, sürdürülebilir kalkınmanın temel bileşenleridir. Biyolojik çeşitliliğin sürdürülebilir kullanımı konusunda özgün politikalar geliştirilebilmesi için, öncelikli olarak ülkenin arazi kullanım politikalarında köktenci bir iyileştirme ve ulusal tarım, hayvancılık, istihdam ve sağlık politikalarında ciddi bir değişim gerekmektedir. Bu bütünsel yaklaşım aynı zamanda, yoksullukla mücadele ve gıda temininde dışa bağımlı olma tehlikesi önlenerek, gıda güvenliğinin güvence altına alınması için de gereklidir. Bu doğrultuda, soyu tehlikedeki ve endemik türler ile ekosistem ve yaşam ortamlarının korunmasının yanı sıra, tarım, hayvancılık ve su ürünleri ile ilaç sanayisinde üretim ve tüketim biçimlerinin sürdü

Uluslararası Sorumluluklar

1992’de gerçekleştirilen ve Rio Zirvesi olarak bilinen Birleşmiş Milletler (BM) Çevre ve Kalkınma Konferansı’nda İklim Değişikliği ve Biyolojik Çeşitlilik sözleşmeleri imzaya açılmış, Gündem 21, Rio Bildirgesi ve Orman İlkeleri (Her Tür Ormanın Yönetimi, Korunması ve Sürdürülebilir Gelişimine Yönelik Küresel Bir Görüş Birliği İçin Yasal Bağlayıcılığı Olmayan İlkeler Bildirimi) de zirveye katılan devletlerin onayına sunulmuştur. Rio Zirvesi en büyük uluslararası toplantı (172 ülke) olmasının yanı sıra, küresel ölçekte, sistemlerin çevre değerlerine ve sürdürülebilir kalkınma ilkelerine uygun yapılandırılması kabul edilerek, bu kavramın benimsenmesi konusunda siyasal irade birliği ve oydaşma sağlaması bakımından da önemlidir. Rio Zirvesi’ne katılan, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 156 devlet Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesini (BÇS) imzalayarak, kendi sınırları içerisindeki bitkilerin, hayvanların ve mikrobiyolojik yaşamın çeşitliliğinin tam olarak korunması sorumluluğunu üstlenece

Ulusal Yaklaşım

Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesine taraf ülkelerden biri olarak Türkiye, biyolojik çeşitliliğin küresel ve ulusal ölçekte korunması için taahhütte bulunmuş ve böylece biyolojik çeşitliliğin yaşamsal ve sosyo-ekonomik değer ve önemini kabul etmiş, sözleşme tarafından belirlenen biyolojik çeşitliliğin korunması ve sürdürülebilir kullanımı ile genetik kaynakların kullanımından elde edilen yararların adil ve eşit paylaşımı hedeflerine ulaşmak üzere sorumluluk üstlenmiştir. Türkiye bu bağlamda, Rio Zirvesinden bugüne kadar biyolojik çeşitliliğin korunması için yasal düzenlemeler ve politik taahhütler açısından önemli adımlar atmıştır. Beş yıllık kalkınma planları, Ulusal Çevre Stratejisi ve Eylem Planı, Ulusal Biyolojik Çeşitlilik Stratejisi ve Eylem Planı ile ulusal ve uluslararası hukuksal düzenlemeler bu konulardaki politika ve uygulamalar açısından önemli temel belgelerdir. Öte yandan, 2002 yılı sonuna değin tamamlanması planlanan Çölleşme ile Mücadele Ulusal Eylem Planı çalışması da dik

Türkiye’nin Biyolojik Çeşitliliği

Birbirine koşut uzanan Kuzey Anadolu Dağları ve güneyde Toros Dağları ile biçimlenmiş, engebeli ve yüksek bir ülke olan Türkiye’nin toplam yüzölçümü 779.452 km2’dir. Karadeniz, Marmara Denizi, Ege Denizi ve Akdeniz’le üç tarafından çevrilidir ve kıyılarının toplam uzunluğu, adalar dışında, 8.333 km’dir. İç sular ülke alanının % 1,6’sım kapsar, 200 doğal gölün alanı 906.000 hektar (ha), baraj göllerinin yüzey alanı ise 380.000 ha’dır. Bu göllerden en büyüğü, 374.000 ha’lık alanıyla Van Gölüdür; onu 128.000 ha ile Tuz Gölü izler. Türkiye’nin en uzun ırmakları, üçü de Karadeniz’e dökülen Kızılırmak, Yeşilırmak ve Sakarya’dır. Türkiye iklimi bölgesel açıdan farklılıklar gösterir. Ülkenin güney ve batısındaki kıyılarda yazları sıcak ve kurak, kışları ılık ve yağışlı geçen Akdeniz iklimine karşılık, Karadeniz kıyıları her mevsim yağışlı ve serindir. Ülkenin yaklaşık % 40’ını oluşturan iç ve güneydoğu bölgeleri yarı-kurak özellik gösterir. Biyolojik çeşitlilik bakımından Avrupa ve Ortadoğu’n

Biyolojik Çeşitlilik Nedir ve Neden Önemlidir?

Biyolojik çeşitlilik , ekosistemlerin insanlığın refahı için gerekli olan yaşam destek sürecini sürdürebilme yeteneğinin ve sağlıklı çevrenin bir göstergesidir. İklim değişikliliği, kirlenme ve kaynakların aşırı ve sürdürülebilir olmayan kullanımı, geçen yüzyılda biyolojik çeşitliliği çok ciddi bir biçimde tahrip etmiş ve bu durum insan yaşamını tehdit eder duruma gelmiştir. Biyolojik çeşitlilik , sürdürülebilir kalkınmanın önemli parametrelerinden olan üç öğeden oluşur: Genetik Çeşitlilik Kalıtsal olarak geçen ve var oluşun fiziksel ve biyokimyasal özelliklerini belirleyen biyokimyasal paketler olarak tanımlanabilir. Genetik çeşitlilik belli bir tür, popülasyon, çeşit, alt-tür ya da ırk içindeki gen farklılığıyla ölçülür. Bu tür farklılıklar, örneğin evcil hayvanların ve tarımsal ürünlerin üretilmesini ve yabanıl yaşamda değişen koşullara uyumu sağlar. Tür Çeşitliliği Bir grup organizma genetik olarak benzerlikler gösterir ve karşılıklı olarak ürer, bundan, türler olarak

Türkiye'nin Genetik Çeşitliliği

Türkiye’nin coğrafi yapısının farklılığı ve iki önemli Vavilovyan gen merkezinin (Akdeniz ve Yakındoğu) kesiştiği noktada yer alması, yüksek endemizm ve genetik çeşitliliği sağlar. Bu konum tahılların ve bahçe bitkilerinin ortaya çıkışında da çok önemli bir rol oynar. Türkiye’de beş ayrı “ mikro-gen merkezi ” bulunmaktadır. Son 30 yıl içinde yerel ve ithal soyların kullanımıyla geliştirilen ve kayıtlara geçen tahıl çeşidi 256’dır; bunların 95’i buğday, 91’i mısır, 22’si arpa, 19’u pirinç, 16’sı süpürgedarısı, 11’i yulaf ve 2’si de çavdar çeşididir (Çevre Bakanlığı, 2001). Türkiye florası, kültürü yapılmış önemli tarımsal bitki türlerinin yabanıl akrabalarını ve bu türlerle ilgili genetik çeşitliliği kapsar. Bahçe bitkilerinin yerli ve diğer çeşitlerinin, üretilmekte olan yaklaşık 50 cins ve yetiştirilip dağıtımı yapılan 100 kadar türle birlikte, 200’ü bulduğu düşünülmektedir Bu çeşitlilik meyve türlerinde de belirgindir ve sayının 138 dolayında olduğu tahmin edilmektedir. Yabani asma

Türkiye'nin Tür Çeşitliliği

Türkiye, Avrupa kıtasında bulunan bitki türlerinin % 75’ini barındırmaktadır ve bunun üçte birini endemik bitkiler oluşturur. Anadolu faunası 80.000′in üzerindeki tür zenginliğiyle de dikkati çekmektedir. Alageyik ve sülünün anavatanı Anadolu’dur; bozayı, yaban domuzu, kurt ve vaşak başta olmak üzere memeliler ve 400′ün üzerinde kuş türü ile yok olduğu düşünülen Anadolu leoparının izlerine rastlanıldığı bilinmektedir. Akdeniz ve Ege kıyıları soyu tehlike altında olan Monachus monachus, Caretta caretta ve Chelonia mydasm yaşam alanlarıdır. Türkiye, Akdeniz ülkeleri içinde, soyu tükenmekte olan Akdeniz fokunun yaşam alanlarına sahip ender ülkelerdendir. Bütün koruma çalışmalarına karşın, Akdeniz fokunun Ege, Akdeniz ve Karadeniz’deki popülasyonu sabit değildir. Türkiye denizlerinde, 1970’lerde 150 ile 300 arasında birey olduğu tahmin edilirken, bugün bu sayı 100’ün altına düşmüştür. Bu yok oluşun ana nedenleri arasında, özellikle balıkçılar tarafından bilinçli öldürmeler, turizm ve aşı

Orman Ekosistemleri

Resim
Ekosistemlerin niteliğine göre Türkiye ormanları; nemli, yarı-kurak ve kurak alanlarda ormandan stepe geçiş bölgesindeki ormanlar olarak üçe ayrılabilir. Ekolojik bölgeler temelinde, Akdeniz, Doğu Karadeniz ve Batı Karadeniz orman ekolojik bölgeleri olarak gruplandırılabilir. Orman tipine göre ise, iğneyapraklı ve yapraklı ormanlar olmak üzere iki ana orman tipi ayırdedilebilir. Öte yandan, bu iki grubun karışımlarına göre çam, sedir, göknar, kayın ya da meşe-kaym karışık ormanlarından söz edilebilir. Kolşik ormanlar ve alp tipi çayır alanları yüksek endemizmiyle Doğu Karadeniz’de dikkat çekerken, Batı Karadeniz Bölgesi’nde odunsu türlerden oluşan yapraklı ormanlar görülür. Dünyanın en geniş doğal sedir (Cedrus libani) ormanları ise Akdeniz Bölgesi’nde, Toros dağlarında yer alır. Bu ekolojik bölge ormanları, çok yüksek sayıda endemik bitki türü içermesi nedeniyle, yüksek endemizm oranına sahip olarak tanımlanmaktadır. Ege ve Akdeniz bölgelerinde, çalılık ve makilerin yanı sıra, ne

Step Ekosistemleri

Resim
Yaklaşık 12.000 yıl önce Türkiye’nin % 70’ine yakınının ormanlarla kaplı olduğu, steplerin Tuz Gölü dolayında küçük bir alanı kapladığı bilinmektedir (Çevre Bakanlığı, 2001). Ormanların giderek artan biçimde yıkıma uğraması sonucunda, Anadolu’da step florası egemen duruma geçmiştir. Son 50 yılda ise, tarım alanları açma, yanlış sulama yöntemleri ve yanlış arazi kullanımı gibi insan kaynaklı sorunlar nedeniyle, step alanlarının da büyük bir bölümü geri dönülemez biçimde tahrip olmuş, kalanların önemli bir kısmı da aşırı otlatma nedeniyle bozulmuştur. Step ekosisteminin bir parçası olan ve 21.745.000 ha’lık alanıyla Türkiye’nin % 28’ini kapsayan çayırların, 1935’te 44.300.000 ha, 1950’de ise 37.800.000 ha olduğu bilinmektedir. Bu alanlar artan nüfusun yiyecek gereksinimini yeni tarım alanları açarak karşılama politikalarının bir sonucu olarak yıkıma uğramıştır. Bugün çayır alanlarıyla birlikte, tarımda kullanıma pek uygun olmayan marjinal alanları da kapsayan step ekosistemlerinin k

Sulak Alan Ekosistemleri

Resim
İç sular Türkiye yüzölçümünün % 1,6’sım kapsar; 200 doğal gölün alanı yaklaşık 906.000 ha’dır. Yapay baraj göllerinin yüzey alanı ise 380.000 hektardır. Türkiye’nin 26 su havzasının yıllık ortalama yüzey akışı 186 milyar m3’tür. Uzunluğu 500 km’den fazla olan dokuz ırmak vardır. Akarsuların çoğu denize ulaştıkları kıyı alanlarında, lagünleriyle birlikte son derece verimli deltalara sahiptir. Bu deltalar, başta su kuşları olmak üzere biyolojik çeşitlilik açısından, verimli topraklarıyla da ekonomik bakımdan büyük önem taşır. Türkiye’de, baraj gölleriyle birlikte 1.851.000 ha’lık bir alan kaplayan sulak alanlar, su kuşları ve sucul türler için önemli bir yaşam ortamı oluşturmaktadır. Türkiye’de var olan 250 sulak alandan 58’i uluslararası önemdedir ve bunlardan 18’i “A” sınıfı sulak alan olarak uluslararası düzeyde kabul görmüştür. Türkiye’nin sulak alanlarından 76’sı (1.240.000 hektar) önemli kuş alanı olarak belirlenmiştir. Doğu Avrupa ile Afrika arasındaki benzersiz coğrafi kon

Deniz ve Kıyı Ekosistemleri

Resim
Türkiye, kıyıları adalar dışında 8.333 km uzunluğunda olan ve her biri farklı ekolojik özelliklere sahip Karadeniz, Akdeniz, Marmara ve Ege denizleri ile çevrilidir. Marmara Denizi bir iç deniz özelliğindedir; Karadeniz’deki kıyı uzunluğu 1.700 km, Ege Denizi’ndeki, adalar dışında, 2.805 km, Akdeniz kıyıları ise 1.577 km’dir. Karadeniz, dünyanın okyanuslardan en fazla yalıtılmış ve en geniş anoksik denizi özelliğindedir. Günümüzde Karadeniz, yaşam ortamı kaybı, aşırı avlanma, deniz taşımacılığı ve karasal kaynakların neden olduğu kirlilik, yabancı türler ve ötrofikasyon tehdidi altındadır. Karadeniz insanının yaşamı önemli ölçüde balıkçılığa bağlıdır. Aşırı avlanma, kalkan, hamsi, uskumru, tonbalığı, kılıçbalığı gibi ticari balık türü stoklarının azalmasına ve mersinbalığı gibi türlerin neslinin tükenme noktasına gelmesine neden olmuştur. Ticari olarak önemli 26 türden yalnız altısının kaldığı söylenebilir. Hamsi, uskumru, palamut gibi pelajik balık türlerinin yumurta ve larvala

Dağ Ekosistemleri

Resim
Alp-Himalaya dağ kuşağında yer alan Türkiye’nin yaklaşık yarısı dağ ekosistemi içerisindedir. Bu dağların uzanış ve yüksekliği, farklı bitki ve orman kuşaklarının ortaya çıkmasında etkilidir. Türkiye’nin kalıntı ve endemik bitki zenginliğinde dağ ekosistemlerinin rolü vardır.

Tarımsal Biyolojik Çeşitlilik ve Ekolojik Tarım

Resim
Türkiye’de tarımsal biyolojik çeşitliliğin korunmasına ilişkin bütünleşik politikaların varlığından söz etmek olanaklı değildir. Tarımsal biyolojik çeşitlilik konusunda politika oluşturmak için gerekli kavramsal çerçevenin henüz geliştirilmemiş olduğu söylenebilir. Örneğin, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planında tarımsal biyolojik çeşitlilik konusu yer almamaktadır. BÇS’ye taraf olan ülkeler, 1996’da yapılan ve Türkiye’nin de katıldığı 5. Taraflar Toplantısı’nda tarımsal biyolojik çeşitlilik konusunda bir çalışma programı kabul etmişlerdir (Karar III/ll). 2000 yılında bu programın geliştirilmesi için karar alınmış (Karar V/5), 7-19 Nisan 2002 tarihleri arasında Lahey’de yapılan 6. Taraflar Toplantısı’nda da VI/5 sayılı karar kabul edilmiştir. Bu kararların ulusal düzeyde uygulanması için Türkiye’nin bir dizi önlem alması gerekmektedir. Öte yandan, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası anlaşma ve sözleşmelerin, Anayasa uyarınca mevzuatın parçası oldukları dikkate alınarak, uygulama

Ekolojik Tarım ve Hayvancılık

Resim
Türkiye’de ekolojik tarım 1984’te, önceleri Avrupalı bazı şirketlerin, gereksinim duydukları ürünleri anlaşmalı çiftçilerle yetiştirmek ve elde edilen ürünleri Türk ihracatçılar aracılığıyla ithal edebilmek için projeler oluşturmalarıyla başlamıştır. 19901ı yılların başına kadar, ekolojik tarımla ilgili danışmanlık, denetim ve sertifikasyon gibi uygulamalar da yabancı kuruluşlarca yerine getirilmiştir. Başlangıçta Türkiye’nin geleneksel ihraç ürünlerinden kuru incir ve üzümle ilgili olarak Ege Bölgesi’nde gerçekleştirilen ekolojik tarım uygulamaları, daha sonra kuru kayısı ve fındık gibi ürünler de katılarak farklı bölgelere yayılmıştır. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı verilerine göre, 1999’da Türkiye’de yaklaşık 92 değişik üründe, 46.523 bin hektarlık arazide 12.275 dolayında üretici 168.306 ton ekolojik tarım üretimi yapmaktadır. Üretilen ekolojik ürün çeşitlerinin sayısı 1990’da 8 ve üretim alanı 1.037 hektar olarak gerçekleşmiştir. 1999’da ürün çeşidi sayısı 92’ye, üretim alanı d

Biyogüvenlik

Resim
Sanayide biyoteknoloji kullanımı Türkiye’de henüz gelişmemiştir. Bununla birlikte Türkiye, mısır, buğday, soya fasulyesi gibi tarımsal ürünlerin üretim ve tüketimi bakımından, “genetik yapısı değiştirilmiş organizmalar” (GDO) için çok önemli bir pazar olarak değerlendirilebilir. Dünyada ve Türkiye’de transgenik bitkilerin ithalat yoluyla ülkeye getirilip ekilmesi ya da bu tür bitkilerden elde edilen gıda ürünlerinin iç pazarda satılması konularında siyasal, yasal, bilimsel ve teknik uygulamalar bağlamında ciddi boşluklar ve bunlardan kaynaklanan sorunlar bulunmaktadır. Modern biyoteknoloji kullanımından ve bu yöntemle üretilen ürünlerden kaynaklanan olası riskler yalnız insan sağlığını değil, biyolojik çeşitliliği de içeren doğal kaynakları da tehdit etmektedir. Bu bağlamda, biyogüvenlik politika ve uygulamalarının öncelikli bir eylem olarak, tarım, çevre ve teknoloji politikalarıyla bütünleştirilmiş bir biçimde yaşama geçirilmesi zorunludur. Buna karşılık, tarımsal üretimin artır

Biyolojik Çeşitliliğe Yönelik Tehditler

Resim
Türkiye’nin Zengin Biyolojik Çeşitliliğine Yönelik Tehditler • Kırsal alanlarda hızlı nüfus artışından kaynaklanan ekonomik baskı ve mevzuat boşlukları nedeniyle tarım alanlarının parçalanması çiftçilerin gelirlerinin düşmesine yol açmaktadır. Bu durum küçük çiftçileri, arazi kazanmak üzere orman kesimi, aşırı otlatmayla meraların tahribi ve bitkilerin aşırı toplanması gibi, biyolojik çeşitliliği tehdit eden etkinliklere yöneltmektedir. Öte yandan, ormancılık politikalarındaki sürdürülemez uygulamalar da biyolojik çeşitliliği olumsuz etkilemektedir. • Step alanlarında, sürdürülebilir olmayan tarım yöntemleri, verimli toprak elde etmek için meraların tahrip edilmesi ve anız yakma biyolojik çeşitliliğe yönelik en büyük tehditler arasındadır. • Tarımsal etkinlikler 5,1 milyon hektar alanda 5. ve 6. sınıf topraklarda gerçekleşmektedir. Bu arazilerin çoğu yasadışı orman kesimleri ve mera açma sonucunda elde edilmiştir. Denetimsiz ve aşırı otlatma duyarlı step ekosistemlerini tahr

Çevre Nedir?

Resim
Günümüzde çok sık sözünü ettiğimiz " çevre " kavramı, hepimizi yakından ilgilendirdiği halde genellikle bilinçli olarak kullanılmaz. Dünyadaki her canlının yaşamını sürdürdüğü, dolaylı ya da dolaysız olarak ilgilendiği çevre , "canlıların yaşamı üzerinde etkili olan faktörler bütünlüğüdür" şeklinde tanımlanır. Canlı ve çevre ilişkisini tanımlarken yine son yıllarda adını sıkça duyduğumuz ekoloji biliminin uğraşı alanını da anımsamak doğru olur. Ekoloji Nedir? Ekoloji, canlıların birbirleri ve çevreleri ile olan ilişkilerini inceleyen bilim dalıdır. Bu konuda çalışılırken hem sosyal hem de fen bilimleri alanındaki birçok bilim dalları ile işbirliği yapılır. Yukarıdaki tanımlardan da anlaşılacağı gibi, tüm canlılar canlı ve cansız çevreleri ile birlikte bir bütün oluştururlar. Çevre ile ilgili olayları daha iyi anlayıp yorumlayabilmek için ekolojinin genel kavramlarının bilinmesi gerekir. Bununla ilgili olarak Çevreyle İlgili Terimler konusuna bakmanızı tav

Ekolojik Faktörler

Resim
Canlı organizmayı yaşamının herhangi bir evresinde dolaylı ya da doğrudan etkileyen faktörlere ekolojik faktörler adı verilmektedir. Bu durumda ekolojik faktörlere verilen cevaplar canlının coğrafik yaşam sınırlarını da belirler. Çeşitli ekolojik faktörlere geniş tolerans (hoşgörürlük) gösteren türlerin yayılış alanı diğerlerine göre daha geniş olur. Ekolojik faktörleri Abiyotik ve Biyotik olmak üzere ikiye ayırmak mümkündür. Ekolojik Faktörler Abiyotik Faktörler İklimsel Abiyotik Foktörler Sıcaklık Nem Işık Radyasyon İklimsel Olmayan Abiyotik Foktörler Hidrografik Edafik Biyotik Faktörler Besin ve Beslenme Tür İçi ve Türler Arası İlişkiler

Abiyotik Faktörler

Resim
İklimsel Abiyotik Faktörler Sıcaklık, nem, yağış, hava hareketleri iklimin ana ögelerini oluştururlar. Hemen hemen her gün sözünü ettiğimiz bölgesel anlamdaki geniş kapsamlı iklimin yanında daha yöresel hatta organizmanın boyutundaki iklim koşulları canlının gelişimi için büyük önem taşımaktadır. Örneğin bir dağın kuzey ve güney yönündeki değişik sıcaklık ve nem gibi iklimsel faktörlere bağlı olarak buralarda bulunan bitki ve hayvan türleri de değişiklik gösterir. Örneğimizdeki boyutu biraz daha küçültürsek, bir kaya kütlesinin güney ve kuzeye bakan yönlerinde bile farklı sıcaklık, nem ve ışık ihtiyacına sahip bitki ve hayvanların yaşadığını görebiliriz. Bu durumda rahatlıkla, bitki ve dolayısıyla hayvanların yayılışlarında temel belirleyicinin iklim olduğunu söyleyebiliriz. İklimsel olaylar, yeryüzünü çevreleyen atmosfer tabakasında gerçekleşir. Canlıların yaşamı için gerekli olan havada azot, oksijen, karbondioksit gibi gazların yanında daha az miktarda başka gazlarda

Biyotik Faktörler

Resim
Besin ve Beslenme Canlıların yaşamsal faaliyetleri doğrudan doğruya aldıkları besinin nitelik ve niceliği ile bağlantılıdır. Besinlerin alınma biçimi de o canlının diğerleri arasındaki yerinin belirlenmesinde büyük önem taşımaktadır. Genel olarak canlıları besinlerini kendileri üreten (ototrof) ve ototrof organizmaları ve çürüyen maddeleri besin olarak kullanan (heterotrof) olmak üzere ikiye ayırabiliriz. Ototrof organizmalar su, karbondioksit ve inorganik tuzlardan güneş enerjisi yardımı ile besinlerini sentezleyebilirler. Yeşil bitkiler bu gruba girerler. Bu nedenle de tüm canlıların temel besin kaynağı durumundadırlar. Heterotrof organizmalar ise besinleri alış şekillerine göre gruplandırılırlar. Hayvanların çoğu besinlerini katı parçacıklar halinde alıp sindirebilirler. Bu gruptaki diğer beslenme şekilleri ise küfler, mayalar ve bakterilerde olduğu gibi bozulmaya başlayan bitkisel ve hayvansal artıkların üzerinden yarı hazır besin sağlayan saprofitler ve hepimizin çok iyi bild

Populasyon, Kommunite ve Ekosistem

Resim
Çevremizde gelişen olaylardan olumlu ve olumsuz etkilenen varlık olarak bizlerin, bu olayları değerlendirebilmek için çevremizi bir bütün olarak bilmemiz gerekir. Ekoloji biliminin son yıllarda benimsediği bir basamaklandırma sistemini burada vermek yararlı olacaktır. Ünitenin başından bu yana canlı bireyleri etkileyen biotik ve abiotik faktörler tanıtılmaya çalışıldı. Oysa canlılar yaşamlarını canlı ve cansız çevre ile bir bütün olarak sürdürürler. İlk bakışta gereksiz gibi görünen canlılar bile bu bütün içinde bir yere ve role sahiptirler. Bu bütünlüğü değerlendirebilmek için populasyon , kommunite ve ekosistem tanımlarının bilinmesi yararlı olur. Populasyon Belli bir bölgede, belli bir zaman diliminde yaşayan ve aralarında gen alış verişi olan bireyler topluluğuna populasyon adı verilir. Belli bir coğrafik sınır içinde yaşayan, aralarında gen alışverişi olan ve verimli döller oluşturan populasyonlar ise tür olarak değerlendirilirler. Bir türün populasyonları birbirinden fi

Çevreyle İlgili Terimler

Resim
Ekolojik Tolerans: Bazı zamanlarda veya ortamlarda gelişim faktörlerinden biri veya birkaçının şiddeti optimum sınırların altına inebilir veya üstüne çıkabilir. Örneğin; nem derecesi, ısı derecesi bazı hallerde çok çıkabilir veya çok aşağı seviyeye de inebilir. Bu durum canlının dayanabildiği fakat yaşamını güçlükle sürdürebildiği en elverişsiz durumdur. Canlının gelişimini tamamen sınırlayacak biçimde minimum ve maksimum oranlardır. İki sınır değer arasındaki şiddet dereceleri ve etkisi tolerans olarak isimlendirilir. Bir canlı organizmanın zarar görmeden dayanabileceği banda ekolojik tolerans veya ekolojik esnekliği denir. Bir alabalık doğumunda esneklik bandı 0 derece ile 10 derece arasındadır. Süksesyon: Mevcut ekosistemin bozulup ortadan kalkması ile yerine yeni bir ekosistemin oluşumunun olması olayına süksesyon (yerine geçme) denir. Ekolojik Niş: Bir organizmanın o bölgeye adaptasyonu şeklinde ifade edilir. Örneğin; fizyolojik tepkileri, kalıtsal durumu, organizmanın ö

Ekosistem Nedir?

Resim
Ekolojik sistemler, değişik çeşit organizmalarla, onların cansız çevrelerinin oluşturduğu ve bir bütün olarak ele alınabilen birimlerdir. Ekolojik sistemlere kısaca ekosistem denir. Doğada ekosistem örnekleri son derece çeşitlidir, örneğin; Beyşehir Gölü, Karadeniz, Kıbrıs, Borneo Adası gibi geniş alanları kapsayan birimler ekosistem sayılabilecekleri gibi, bir yaprağın yüzeyi kadar da olabilirler. Bu ekosistemlerin herbiri birbirleri içinde ilişkide olan canlı organizmaları ve cansız ortamları kapsayabilir. Ekosistem sınırları doğada çizgi ile belirtilmediği için ekosistemler açık sistemler olarak ifade edilir. Hava hareketleri ile meydana gelen atmosferik hareketler, devamlı akan akarsular ekosistemlerin kapalı olmadığını bize gösterir. Ekosistemleri Oluşturan Başlıca Öğeler 1. Cansız Varlıklar: İnorganik ve organik maddeler 2. Primer Üreticiler: Yeşil bitkiler, (yaptıkları) fotosentez ile canlılar dünyası için önemlidir. Organik maddelerin meydana getirilmesinde ağırlık